Levha Hareketleri ve Etkileri

 Levha Hareketleri ve Etkileri

Güney Amerika ve Afrika kıta kenarların ne kadar uyumlu oldukları pek çok bilim adamının dikkatini çekmiştir, ilk kez Eduard SUESS Dünya’nın geçmişte tek bir süper kıtadan oluştuğu düşüncesini ortaya atmıştır. Ancak bu konuda ilk kapsamlı teorem, Alman bilim adamı Alfred WEGENER tarafından, 1915 yılında ortaya atılmıştır. Wegener’in yaşadığı dönemde bu iddiaları kabul görmemiştir.
Wegener’e göre Dünyanın dış yüzeyi kesintisiz gibi gözükse de büyük kıta parçalarından oluşmaktadır. Bu parçalar akışkan magmanın üzerinde sürekli bir hareketlilik halindedir.Yaşadığı dönemde bu iddiaları kanıtlayacak sağlam dayanaklar bulamayan Wegener, henüz elli yaşında, Grönland buzullarında teorisini kanıtlayacak verileri ararken, donarak ölmüştür. 1960’lı yıllarda “Kıtaların Kayması Teorisi” yerini, kesin olarak açıklanan “Levha Tektoniği Kuramı” na bırakmıştır.
Dünyamızın iç yapısı bir takım katmanlardan oluşmaktadır. Bu katmanların merkezinde çekirdek denilen yüksek ısıya sahip bölüm yer alır. Manto kısmı genellikle eriyik haldeki kayaçlardan oluşur. Çekirdekteki yüksek enerji, manto içinde dikey ve yatay magma akımlarına neden olur. Bu magma akımlarına konveksiyon akımları denir.
Yer kabuğunun her bir bölümünü oluşturan kısımlara levha ya da plaka adı verilmektedir. Bu parçalar mantonun üzerinde yüzer durumdadır. Levhalar, Dünyanın çekirdeğindeki ısının yüksek olması nedeniyle mantoda oluşan dikey magma akımlarının etkisiyle hareket ederler. Bir levha, yalnızca okyanusal ya da kıtasal kabuktan oluşabildiği gibi her iki kabuk türünü de içerebilir. Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sona erer. Levha sınırları;

• Depremlerin
• Volkanizmanın
• Sıcak su kaynaklarının bir arada görüldüğü alanlardır.

Mantonun üst bölümüne Astenosfer denir. Levha hareketleri ve volkanizma buradaki akışkan mağma sayesinde gerçekleşir. İki levhanın ayrıldığı yerlerde yırtılma fayları (transform fayları) oluşur. Buralardan okyanus tabanına volkanik maddeler çıkmaktadır (deniz tabanı volkanizması). Yaklaşan iki kıtasal levhanın bulunduğu yerlerde büyük kıvrım dağları oluşur. Toros, Alp ve Himalaya dağları bu duruma örnektir. Kıtasal ve okyanusal levhanın çarpıştığı yerlerde, okyanusal kabuk, astenosfere dalar. Buralara dalma-batma zonu denir. Astenosfere dalan levha ergiyerek yükselir. Böylece kıyı boyunca volkanik dağlar oluşur, iki okyanusal levhanın çarpıştığı yerlerde ise volkanik dağ sıralarının oluşturduğu ada yayları görülür. Japonya ve Filipinliler bu ada yaylarına örnektir. Ayrıca dalma-batma kuşaklarında derin deniz çukurları oluşmaktadır. Büyük Okyanustaki Mariana ve Tonga gibi çukurluklar dalma-batma kuşaklarını göstermektedir.

Yerkabuğu 7 km ile 100 km kalınlıkları arasında değişen, kaygan özellikte 7 büyük ve birkaç küçük levhadan meydana gelmiştir.

Büyük levhalar
• Avrasya levhası
• Pasifik levhası
• Avustralya levhası
• K. Amerika levhası
• G.Amerika levhası
• Afrika levhası
• Antartika levhası

Küçük levhalar
• Antiller
• Filipinler
• Kokos
• Nazka
• Hindistan
• Arabistan


LEVHA HAREKETLERİNİN ETKİLERİ
1- Depremsellik
Levha sınırları yer kabuğunun en zayıf kesimleridir. Bu bölgelerde yoğun bir depremsellik göze çarpar. Depremlerin dağılış haritasına göre Dünya’da depremselliğin yoğun olarak yaşandığı alanlarla levha sınırları arasında yakın bir ilişki vardır.

Dünya’da deprem riskinin fazla olduğu başlıca ülkeler şunlardır.
• Türkiye – Yunanistan – İran – Kafkas Ülkeleri (Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan),
• Pakistan – Hindistan – Afganistan – Çin,
• Uzak Asya Ülkeleri (Endonezya-Malezya-Japonya-Yeni Gine),
• ABD’nin batı kıyıları – Orta Amerika ülkeleri
• Şili-Arjantin-Venezuella

Deprem Riskinin az olduğu yerler şunlardır:
• Kanada
• İskandinavya
• Sibirya
• Kuzey Afrika
• Batı ve Orta Avustralya

Birinci zamanda oluşmuş arazilerde deprem riski azdır. Kanada, Avustralya, Sibirya, Doğu, Avrupa bu tip bölgelerdir.


2- Volkanlar ve Volkanik Alanlar
Volkanizma yerkabuğunda bulunan fay ve çatlaklar boyunca magmanın yer yüzüne ulaşması durumudur. Aşağıdaki haritada Dünya’da büyük volkanik dağların dağılımı verilmiştir. Volkanik dağların uzanış doğrultuları ile levha sınırları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Levha sınırları fay hatlarının aktif olduğu alanlar olduğundan volkanizma faaliyetleri bu bölgelerde yaşanmaktadır.
Büyük Okyanus (pasifik) çevresinde, Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu ve Akdeniz çevresinde yer alır. Yeryüzünde sayıları 450’yi bulan aktif volkanların yaklaşık 350 tanesi Büyük Okyanus çevresindedir. Bu nedenle buraya “Pasifik Ateş Çemberi” adı verilir.

Dünya’da depremselliğin fazla olduğu ülkelerde volkanik dağlar da oldukça fazladır. Aktif volkanların fazla olduğu alanlar şöyle özetlenebilir.
• Rusya’nın doğusunda Kamçatka Yarımadası
• İzlanda
• ABD’nin batı kesimleri
• Japonya
• Şili
• Afrika’nın doğu kesimleri (Kenya-Etiyopya)
• Okyanusya Adaları (Yeni Gine-Filipinler)



3- Sıcak Su Kaynakları
Sıcak su kaynakları yüzey sularının, yeraltına sızdığı, faylı ve volkanik arazilerde görülür. Bu nedenle levha sınırlarının geçtiği bölgeler sıcak su kaynakları bakımından da oldukça zengindir. Sıcak su kaynakları enerji üretimi, seracılık, sağlık, turizm gibi ekonomik faaliyetlerde büyük önem taşımaktadır.

SICAK SU KAYNAKLARI
Yer kabuğun çeşitli kırık, çatlak ve gözenekler boyunca yeraltına sızan sular derinlik arttıkça ısınmaya başlar. Yer altına inildikçe sıcaklık (litrosferde) her 33 metrede 1°C artar. Bu artışa jeometrik gradyan adı verilmektedir. Özellikle levha sınırlarında, volkanik faaliyetlerin fazla olduğu yerlerde ve deprem bölgelerinde ısınma daha çabuk gerçekleşmektedir. Çünkü, levha sınırlarında magma yeryüzüne daha yakın seviyede yer alır. Bu nedenle sıcak su kaynakları genellikle levha sınırlarında görülür. Deprem ve volkanizmanın fazla olduğu ülkelerde sıcak su potansiyeli oldukça yüksektir.

Fay ve çatlaklar boyunca yeraltına, sızan sular ısınarak buhardır. Artan sıcaklık ve basıncın etkisi ile bir fay hattı boyunca yeryüzüne yükselen buhar, yoğunlaşarak yüzeye ulaşır. Bu tip kaynaklara fay kaynağı adı verilir.

Yeraltına sızarak ısısı artan su, buharlaşarak fay hatları boyunca yüksek basınç ve sıcaklıkla yeryüzüne ulaşmaktadır. Kimi yerlerde buhar yüzeye varamadan yoğunlaşmakta ve su olarak yeryüzü ulaşmaktadır. Sıcak su kaynakları genellikle mineral oranları yüksek, akım miktarı fazla değişken olmayan kaynaklardır. Bu kaynakların içindeki eriyik minerallerin insan sağlığına olumlu etkileri bilinmektedir.
Sıcak su kaynaklarının bir diğer türü de gayzerlerdir. Bu tip kaynaklar volkanik ve karstik arazilerin birbirine yakın olduğu yerlerde görülürler. Periyodik olarak kaynar su çıkışı yaşanan bu kaynaklara İtalya, ABD, Yeni Zelanda ve İzlanda gibi ülkelerde rastlanmaktadır.

Bitki Topluluklarının Genel Özellikleri

TROPİKAL YAĞMUR ORMANLARI

• Ekvatoral iklim bölgesinin doğal bitki örtüsüdür.
• Görüldüğü yerler her mevsim yağışlı olup, bu yerlerin yıllık yağış miktarı 2000 mm’nin üzerinde, sıcaklık ortalaması ise 20-25°C civarındadır.
• Bitkiler, yıl boyunca yeşil kalır.
• Bitki türleri bakımından çok zengindir, ağaçların boyu 50-60 metreyi bulmaktadır.

Coğrafi Dağılışı: Amazon Havzası, Afrika’da Senegal’den Gine Körfezi’ne kadar olan saha ile Kongo Havzası, Güneydoğu Asya adaları

MUSON ORMANLARI

• Muson iklim bölgesinde görülür.
• Görüldüğü yerlerde yıllık yağış miktarı 2000 mm civarında olup, yıllık sıcaklık ortalaması 15-20 °C’dir.
• Yağışların %85’i yazın görüldüğünden yaz aylarında yeşillenen bu ormanlar, kışın yapraklarını döken ağaçlardan oluşur.
• Ekvatoral yağmur ormanlarına göre türce fakirdir.
• Muson ormanlarının tipik ağacı teak ağacıdır.

Coğrafi Dağılışı: Güney Hindistan, Doğu ve Güney Çin, Güneydoğu Asya, Japonya, Mançurya Tayland, Vietnam, Endonezya, Kore, Filipinler ve Avustralya’nın kuzeybatısı

KARIŞIK ORMANLAR

• Orta kuşağın her mevsimi yağışlı okyanusal iklim bölgelerinde görülürler.
• Geniş yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşurlar.
• Görüldüğü yerler her mevsim yağışlı olup, yıllık yağış miktarı 1000 mm’nin üzerinde, yıllık sıcaklık ortalaması 15 °C’dir.
• Özellikle dağların denize dönük yamaçları yoğun bir orman örtüsüyle kaplıdır. Bu bölgedeki ormanlar, yüksekliğe göre kuşaklar oluşturur.
• Ağaç türleri, ekvatoral yağmur veya muson ormanları kadar fazla değildir.

Coğrafi Dağılışı: Batı Avrupa, Kafkaslar, Anadolu, Kuzey Amerika’nın kuzeybatısı, Güney Şili, Avustralya’nın kuzeydoğusu ve Yeni Zelanda

TAYGA ORMANLARI

• Sert karasal iklimin nemli alanlarında görülürler.
• Sıcaklığın düşük olmasından dolayı iğne yapraklı ağaçlardan oluşur.
• Tayga ormanlarında çoğunlukla kozalaklı ve iğne yapraklı ağaçlar yer alır. Karaçam, ladin ve köknar bu bölgedeki başlıca ağaç türleridir. Bunların yanı sıra tayga ormanlarında huş ağacı, titrek kavak, söğüt ve üvez ağacı gibi bazı geniş yapraklı ağaçlar da görülür.

Coğrafi Dağılışı: Sibirya, Kanada ve Doğu Avrupa (İskandinavya)

MAKİ

• Akdeniz ikliminin bitki örtüsüdür.
• Bodur ağaçlardan ve çalılardan (yabani zeytin, defne, koca yemiş, mersin, keçiboynuzu, zakkum, süpürge çalısı, kermes meşesi) oluşurlar.
• Daima yeşil yapraklı olan makiler, kuraklığa dayanıklı oldukları hâlde soğuğa karşı fazla dayanıklı değildir.
• Makilerin yaprakları, su kaybını önlemek için, keçeli veya mumsu reçineli bir katmanla kaplıdır.
• Yıllık sıcaklık ortalaması 15–20 °C iken yıllık sıcaklık ortalamasının 600-1000 mm olduğu alanlarda görülürler.

Coğrafi Dağılışı: Akdeniz Havzası, Güney Portekiz, Afrika’nın güneyinde Kap Bölgesi, Avustralya’nın güneybatısı ve güneydoğusu, Orta Şili ve ABD’nin Kaliforniya eyaletinde

SAVAN

• Savan iklim bölgelerinde görülen uzun boylu ot topluluklarıdır.
• Geniş alan kaplayan savanlar içerisinde kurakçıl nitelikte tek tek ağaçlara veya ağaç kümelerine de rastlanır.
• Savanların görüldüğü yerlerde yazlar yağışlı, kışlar kurak geçmektedir. Ortalama yıllık yağış miktarı 1500 mm civarındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması 20 °C’dir.
• Yaz yağışlarına bağlı olarak yeşeren bu otlar, kış mevsiminin kurak geçmesinden dolayı sararır.

Coğrafi Dağılışı: 10°-20° kuzey ve güney enlemlerindeki Sudan, Çad, Nijerya, Mali, Moritanya, Brezilya, Venezuela, Kolombiya, Peru, Angola, Zambia, Malavi, Tanzanya ve Bolivya

BOZKIR (STEP)

• Orta kuşağın yarı kurak iklim bölgelerinde görülen seyrek ve cılız ot topluluklarıdır.
• Steplerin görüldüğü yerlerde yıllık yağış miktarı 250-400 mm, sıcaklık ortalaması 10-12 °C arasındadır.
• İlkbahar yağışlarına bağlı olarak yeşeren bu otlar, yaz kuraklığından dolayı sararır.
• Bozkırlardan bazıları orman alanlarının yok edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu tür bozkırlara antropojen bozkır denir.
• Başlıca step türleri; yavşan otu, üzerlik otu, geven, yumak, çoban yastığı, kekik, adaçayı ve sığır kuyruğudur.
• Bu ot topluluklarına Rusya’da step, Amerika Kıtası’nda pampa denir.

Coğrafi Dağılışı: 30°-50° enlemleri arasında karaların iç kesimlerinde görülür. Orta ve Doğu Avrupa, Orta Asya, ABD’nin iç kesimleri ve Arjantin

ÇAYIR

• Orta kuşak karasal ikliminin yarı nemli sahalarında veya yüksek dağlarda görülen ve yaz boyu yeşil kalan, bozkırlardan daha gür ot topluluklarıdır.
• Yazların serin ve yağışlı geçmesi, çayırların yeşil kalmasını sağlamaktadır.
• Orman üst sınırından sonra yetişen çayırlara, dağ çayırları (alpin çayırları) da denilmektedir.

Coğrafi Dağılışı: Orta kuşak karasal ikliminin yarı nemli sahalarında veya yüksek dağlar. ABD, Kanada, Çin ve Rusya

TUNDRA

• Tundra iklim bölgesinde görülen soğuğa dayanıklı otsu bitki topluluklarıdır.
• Bunlar kısa ve serin geçen yaz döneminde yeşerirler.
• Tundra alanlarında yıllık yağış miktarı 200-250 mm dolayındadır.
• Sıcaklık yetersiz olduğu için ağaçlara rastlanmamaktadır. Sıcaklık en fazla 10 °C’ye çıkarken en soğuk dönemde -30, -40 °C’ye kadar iner.

Coğrafi Dağılışı: Avrupa’nın kuzey kıyıları, Kuzey Sibirya, Kuzey Kanada, Grönland Adası kıyıları, Güney Amerika’nın güney kısımları ve orta kuşaktaki yüksek dağlar.

ÇÖL BİTKİLERİ

• Kuraklığa dayanıklı olmaları, su tutabilmeleri ve buharlaşmayla su kaybını azaltacak yapıda olmaları en önemli özellikleridir.
• Kök sistemleri derinlere doğru gelişmiştir.
• Geniş kum örtüleri veya kayalıklardan oluşan bu bölgelerde yıllık yağış miktarı 200 mm’nin altındadır.
• Günlük sıcaklık farkı 50 °C’yi bulabilmektedir.
• Çok seyrek olarak dağılmış bulunan kurakçıl otlar, çalılar ve kaktüsler en yaygın bitki türleridir. Ayrıca yer yer hurma ve palmiye ağaçlarından oluşan vahalar da yer almaktadır.

Coğrafi Dağılışı: Afrika’da Büyük Sahra, Ortadoğu’da Necef, Asya’da Gobi, Taklamakan, Avustralya’da Gobbon ve Gibson, Güney Afrika’da Kalahari ve Namib, Güney Amerika’da Patagonya, Atacama ve Peru, ABD’nin güneybatısı


Türkiye’de Nüfusun Tarihsel Gelişimi

Türkiye’de Nüfus Sayımları

Dünya nüfusu gibi Türkiye nüfusu da sürekli bir değişim içindedir. Nüfustaki değişim belirli aralıklarla yapılan genel nüfus sayımlarıyla belirlenir. Sayımlarla nüfusun nitelik ve nicelik özelliklerine ait istatistiki bilgiler toplanır. Sosyal ve ekonomik alanlardaki yatırımları planlamak, kalkınma hamlelerinin kararını almak ve ülke kaynaklarının yönetimi için nüfusun yapısal özelliklerine ait bilgilere ihtiyaç vardır. Osmanlı Devleti’nden günümüze farklı dönemlerde ve farklı amaçlarla nüfus sayımları yapılmıştır.

• 1831 yılında II. Mahmut döneminde askere alınacakları tespit etmek ve vergi yükümlülerini belirlemek amacıyla nüfus sayımı yapılmıştır. Sayım erkek nüfusu ile sınırlı tutulmuştur. Bu tarihte Anadolu nüfusunun 7-7,5 milyon olduğu tahmin edilmektedir.

• 1844’te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu’da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

• 1874 yılında yapılan nüfus sayımına göre Anadolu nüfusu yaklaşık 12 milyondur. Osmanlı Devleti’nin nüfusu ise yaklaşık 29 milyondur.

• Cumhuriyet’ten sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. 1935’te ikinci sayım yapıldıktan sonra her beş yılda bir nüfus sayımı yapılmıştır. 1990 yılından itibaren 10 yılda bir sayım yapılması kararlaştırılmıştır. Nüfus bilgileri, sokağa çıkma yasağı ilan edilen sayım günü, evleri dolaşan görevli memurlar tarafından toplanmıştır.

• 2007 yılından sonra sayım sistemi değişmiş, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) geçilerek her yılın son günü nüfus tespiti yapılmaya başlanmıştır. Bu yöntemde; kişilerin nüfus bilgileri, yerleşim yerlerine göre bilgisayar destekli veri tabanında tutulur. Doğum, ölüm ve nüfus hareketleri gibi nüfus bilgilerindeki değişim güncellenerek nüfus tespiti yapılır. Son yapılan 2017 yılı nüfus sayımına göre nüfus 80.810.525 kişi olmuştur.


Türkiye’de Nüfus Artışının Yıllara Göre Değişimi ve Nedenleri

Nüfustaki değişim, ülke sınırının değişimi yanında, nüfus artışı üzerinde rol oynayan doğum ve ölüm oranları ile göçlere bağlı olarak gerçekleşir. Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemiz nüfusu sürekli olarak artmıştır. 1927’de 13,6 milyon olan nüfus 2017 yılı itibariyle 5,9 katına çıkarak 80,8 milyona ulaşmıştır. Nüfus artış hızı ise bazı dönemlerde yavaş, bazı dönemlerde yüksek olmuştur.
Türkiye’de nüfusun değişimi, siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelere göre döneme ayrılarak incelenebilir.

1927-1940 Dönemi: Bu dönemde I. Dünya Savaş’ından çıkan ve ardından Kurtuluş Savaş’ından zaferle ayrılarak kurulan Cumhuriyet’in öncelikli hedeflerinden biri, kalkınma için gerekli genç nüfus oranını yükseltmek olmuştur. Nüfus artışını sağlamak bu dönemde devlet tarafından uygulanan politikadır. Önce Balkanlarda yaşayan Türklerin göçü ardından 1939’da Hatay’ın anavatana katılması nüfusun artışında etkili olmuştur.

1940-1945 Dönemi: Türkiye’de nüfus artışının en az olduğu dönemdir. Bu dönemin II. Dünya Savaşı dönemi olduğundan asker nüfusu fazladır. Ayrıca sağlık hizmetleri gelişmediğinden tifo, kolera gibi kitle ölümlerine yol açan hastalıklar nüfus artış hızını azaltmıştır.

1950-1960 Dönemi: II. Dünya Savaşı ülke için tehlikeli olmadığından doğumlar artmıştır. Sağlık hizmetleri nispeten gelişmiştir. Tifo, kolera gibi hastalıklar önlenmiştir, doğum oranlarının artması ve ölüm oranlarının düşmeye başlaması nüfus artış hızının yükselmesini ve hızlı bir nüfuslanma sürecini beraberinde getirmiştir.

1960-1970 Dönemi: Nüfus artış hızı bir önceki döneme göre azalmıştır. Çünkü kültürel gelişme ile doğum kontrolü yapılmış, Avrupa’ya özellikle Almanya’ya işçi göçleri artmıştır.

1975-1980 Dönemi: Nüfus artış hızı binde 20 ye düşmüştür. Dış ülkelere göçlerin devamı, doğum kontrolünün yaygınlaşması bunda etkili olmuştur.

1980-1985 Dönemi: Nüfus artışında bir yükselme görülür. Bunda, yurt dışına giden işçi dönüşleri, toprak reformu ile toprak dağılımının yapılması çocuk sayısını artırmıştır.

1985-1990 Dönemi: Nüfus artış hızında azalma görülür. Bunda, kültürel gelişmenin rolü büyüktür.

1990-2000 Dönemi: Nüfus artış hızında azalma devam etmektedir. Nüfus artış hızının düşmesinde kentlerde yaşayan nüfusun artması, eğitim seviyesinin yükselmesi, çalışma hayatında yer alan kadın sayısındaki artış, evlenme yaşının yükselmesi, aile planlaması ve doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaşması rol oynamıştır.

2000-2010 Dönemi: Bu dönemde de nüfus artış hızında belirgin bir azalma olduğu görülmektedir. 2007 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) geçilmesi nüfus artış hızının daha pratik takip edilmesini sağlamıştır. 2007 yılından itibaren her yıl nüfus artış hızımızı tespit edebilme imkanına sahip olduk.

2010-2020 Dönemi: Bu dönemde 2015 yılından 2019 yılına kadar nüfus artış hızında inişli ve çıkışlı bir seyir görülmektedir. Bu dönemde nüfus artış hızı binde 10-15 arasında değişiklik göstermektedir. Ancak 2020 yılına gelindiğinde nüfus artış hızımız Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesi olan binde 5,5’e düşmüştür.

NOT:
• Nüfus artış hızı ekonomik gelişmeyle ters orantılıdır. Gelişmiş ülkelerde nüfus artışı az, geri kalmış ülkelerde ise çok fazladır.
• Ülkemizde nüfus artış hızının yüksek olması, ulusal gelirin yükseltilerek dengeli biçimde dağıtılması halinde sorun olmaz.
• Ülkemizde sanayileşmiş alanlardaki nüfus artışı o yöredeki iş olanaklarının artışı ile sıkı bir ilişki içinde ise bu yörede nüfusun artmasında çevreden olan göçlerin payı büyüktür.
• Nüfus dağılışı ile yıllık yağış ortalaması arasında bir benzerlik varsa, tarımda ekili alan değişmezken aynı ürünün tarımsal üretiminde yıldan yıla büyük değişiklikler varsa, hayvan ve doğal bitki örtüsü dağılımı benzerlik gösteriyorsa yaşam şartları doğal koşullara bağlıdır. Bu olaylar gelişmemiş ülkelerde görülür.
• Türkiye’nin nüfus artışına en güzel örnek, buğday üretiminin her yıl artmasına rağmen, buğday dış satımında (ihracat) bir artış görülmemesidir.

Türkiye, dünyanın fazla nüfuslu ülkeleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin nüfusu, komşu ülkelere (Bulgaristan, Yunanistan, Irak ve Suriye) oranla fazladır. Komşularımız içinde nüfusu Türkiye’nin nüfusuna en yakın ülke İran’dır. Ancak ülkemizin nüfusu Çin, ABD, Japonya ve Hindistan’a göre çok azdır.

Türkiye’de Nüfus Artışı Nedenleri ve Sonuçları

Nüfus artışı, sınırları belirli bir alanda ve belirli bir zamanda yaşayan insan sayısındaki değişimdir. Bu değişim artı veya eksi değerde olabilir. Doğum ile ölüm arasındaki farka göre belirlenen nüfus artışı, doğal artış olarak ifade edilir. Doğal nüfus artışının yanı sıra göçlerin de etkisiyle gerçekleşen nüfus artışına ise gerçek artış denir.

Türkiye nüfusunun en önemli özelliği, hızlı artmasıdır. 1927 yılından 2017 yılına kadar geçen sürede ülkemizin nüfusu, 13,6 milyondan 80,8 milyona yükselmiştir.

Türkiye’de nüfus artışının en düşük olduğu dönem 1945’tir. Bu dönemde yıllık nüfus artış hızı binde 10 olarak belirlenmiştir. Bu dönemde nüfus artış hızının düşmesinin nedeni, İkinci Dünya Savaşı’ndan dolayı seferberlik ilan edilmesi ve erkeklerin önemli bir kısmının silahaltına alınmasıdır.
1945 yılından sonraki dönemde nüfus artış hızı çok yükselmiş, 1950 yılında binde 21’e ulaşmıştır. Nüfus artış hızının en yüksek olduğu dönem, 1955 ile 1960 yılları arasıdır. Bu dönemde yıllık nüfus artış hızı binde 28’dir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda, nüfusun hızla artmasının başlıca nedenleri;
• Yaşam koşullarının iyileşmesi,
• Sağlık alanındaki ilerlemeler,
• Savaşın sona ermesidir. Türkiye’de nüfus artış hızı,


1960 yılından sonra düşmeye başlamıştır. Bu düşüşün başlıca nedenleri eğitim düzeyinin yükselmesi ve yurt dışına olan göçlerdir. Nüfus artış hızındaki bu azalmaya rağmen, Türkiye’de nüfus artış hızı yüksektir.

Hatay’ın 1939 yılında ülkemize katılması, nüfusumuzu artırmıştır. Nüfusumuzun artmasına etki eden faktörlerden biri de yurt dışından gelen göçlerdir. Komşu ülkelerdeki savaşlar nedeniyle Türkiye’ye çok sayıda göçmen gelmiştir. 1960 yılından sonra, özellikle Balkan ülkelerinden Türkiye’ye yoğun göçler olmuştur.

Türkiye nüfusunun hızla artmasının en önemli nedeni, doğal nüfus artışıdır. Göçlerle gerçekleşen nüfus artışı, doğal nüfus artışıyla kıyaslandığında önemsiz düzeydedir.

Hızlı nüfus artışının neden olduğu sorunların başında artan nüfusun temel gereksinimlerinin karşılanamaması gelmektedir. Bu da nüfus çokluğu kavramıyla ifade edilmektedir. Nüfus artışının fazla olması işsizlik, yetersiz beslenme, konut açığı ve plansız kentleşme gibi sorunları artırmaktadır.

Nüfusun hızla artması, tarım topraklarının daha çok mirasçılar arasında bölüşülmesine neden olmaktadır. Böylece çiftçi başına düşen tarım alanı daralmakta, bu durum, geçimini sağlayamayan kırsal kesimdeki ailelerin bir kısmını göçe zorlamaktadır. Kentlere göç edenlerin büyük çoğunluğu, yerleşmeye elverişli olmayan gecekondu bölgelerinde yaşamaktadır. Plansız kurulan ve denetimsiz olan bu yerleşim birimlerinde, başta alt yapı olmak üzere, birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Göçün ortaya çıkardığı diğer bir sorun, nüfus dağılışındaki dengesizliktir. Bazı yerler sık nüfuslu iken bazı yerler seyrek nüfusludur. Örneğin Türkiye nüfusunun yaklaşık %15’i İstanbul’da toplanmıştır. Buna karşılık Türkiye’nin önemli bir kısmını, seyrek nüfuslu alanlar oluşturmaktadır.

Nüfus artış hızının yüksek olması sağlık ve eğitim hizmetlerinin yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Nüfusumuzun önemli bir kısmını eğitim çağındakiler oluşturmakta ve her geçen yıl öğrenim görenlerin sayısı artmaktadır. Bu nüfusun eğitim ihtiyacını gidermek için çok sayıda okul ve öğretmene gereksinim vardır. Nüfusun hızla artması eğitim hizmetlerinin yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Artan nüfusun temel gereksinimlerinden biri de sağlık hizmetleridir. Hastane ile doktor sayısının artan nüfus karşısında yetersiz kalması önemli sorunlardandır.

Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı sorunlardan biri de toplumsal bunalımlardır. Nüfus artışının büyük bir kısmı, gelir düzeyi düşük olan kesimlerde gerçekleşmektedir. Böylece artan nüfus, işsizlik, geçim sıkıntısı, eğitim olanaklarının yetersizliği vb. toplumsal sorunlara neden olmaktadır.

Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı sorunlardan biri de ekonomik kalkınma hızımızı düşürmesidir. Nüfusun sürekli artması, kişi başına düşen millî gelirin azalmasına, doğal kaynakların daha çok tüketilmesine, ithalatın artmasına, ihracatın azalmasına neden olmaktadır. Bu da ülkenin giderek yoksullaşmasına yol açmaktadır.

Hızlı nüfus artışı çevre kirliliğine ve doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Trafik sorunu, sosyal hizmetlerin yetersiz kalması, hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı diğer sorunlardır.


Nüfus artış hızının ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlı olduğunu belirtmiştik. Buna göre gelişme düzeyimize bağlı olarak nüfus artış hızının azalacağı söylenebilir. Ancak devlet zaman zaman nüfus artış hızına etkide bulunmak için çeşitli uygulamalar yapmıştır. Örneğin 1963’e kadar nüfus artış hızını artırmaya yönelik politikalar belirlenirken bu tarihten sonra nüfus artış hızını azaltmaya yönelik politikalar belirlenmiştir. Son yıllarda ise nüfus artış hızını artırmaya yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Nüfus Artış hızının azaltılması için 1965 yılında Nüfus Planlama Kanunu çıkarılmıştır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak kurulan Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü, nüfus planlamasına yönelik çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Türkiye’de Nüfus Artışının Sonuçları

• Kişi başına düşen milli gelir azalır.
• Kırsal kesimlerde kişi başına düşen arazi miktarı azalır. Bu da göçlere neden olur.
• Nüfus artışıyla doğal kaynaklar hızla tükenir.
• Yiyecek, giyecek, yakacak gibi temel tüketim maddeleri kullanımı artar.
• İthalat artar, ihracat azalır. Kaynaklar yetmediğinden dışa bağımlılık artar.
• işsizlik artar.
• Nüfusun hızlı artması üretilen mallara talebi artırarak fiyatların yükselmesine neden olur.
• Kentlerde ulaşım eğitim, sağlık hizmetleri aksar.
• Demografik yatırımlar artar.
• Kırsal kesimlerde yapılan yatırımlardan alınan verim azalır.
• Sosyo-ekonomik sorunlar artar. Güvenlik, boşanma, miras kavgaları, hırsızlık gibi.
• Çevre sorunları artar.


Yorumlar