İç Kuvvetler: Depremler

 

Depremler

Yer kabuğunda çeşitli nedenlerle meydana gelen kısa süreli sarsıntılar olarak tanımlanan deprem, çevreye dalgalar hâlinde yayılış gösterir. Suya atılan taşların oluşturduğu dalgalar gibi deprem dalgaları da bir merkezden çevreye doğru yayılır. Yer kabuğu içerisinde meydana gelen depremin başladığı noktaya iç merkez (hiposantır) denir. Burada başlayıp çevreye doğru yayılan deprem dalgalarının yeryüzüne ulaştığı ilk noktaya da dış merkez (episantır) adı verilir. Dış merkez, depremin şiddetinin en fazla hissedildiği alandır. Depremin merkezinden başlayan deprem dalgaları, genel olarak çevreye üç farklı şekilde yayılır. Bunlar boyuna (P) dalgalar, enine (S) dalgalar ve yüzey (L) dalgalarıdır. Boyuna dalgalar olarak da adlandırılan P dalgaları hızlıdır ve sismografa ilk ulaşan dalgalardır. Bunların yıkıcı etkisi düşüktür. Bu dalgalardan sonra yeryüzüne ulaşan S dalgalarına enine dalgalar da denir. Düşey ve yatay yönde karışık salınımlar oluşturan R ile yatay doğrultuda yayılan L dalgaları yeryüzüne en son ulaşanlardır. Yeryüzünde sarsıntılar oluşturan ve yıkımlara neden olanlar bu dalgalardır.



Oluşum nedenlerine göre depremler; çöküntü, volkanik ve tektonik depremler olmak üzere üç gruba ayrılır.

Çöküntü depremler; yer altındaki mağara, galeri, tünel ve boşlukların çökmesiyle oluşan sarsıntılardır. Göçme depremler olarak da adlandırılan bu tür depremlerin etki alanı dardır. Göçme depremlere daha çok karstik alanlarda rastlanır. Madenlerin işletilmesi sonucunda meydana gelen yer altı boşluklarının göçmesi de bu tür depremlere neden olmaktadır.

Volkanik depremler; volkanizma faaliyetleri sırasında meydana gelen sarsıntılardır. Aktif volkanik sahalarda görülür. Bu tür depremlere volkanik patlama sırasında, öncesinde ve sonrasında rastlanmaktadır.

Tektonik depremler; levha hareketleriyle meydana gelen yer değiştirme, sıkıştırma, gerilme ve kırılma sonucu oluşan sarsıntılardır. Yeryüzündeki depremlerin büyük çoğunluğu tektonik kökenlidir. Tektonik depremler, genel olarak etki alanı en geniş ve en fazla zarara neden olan deprem türüdür.

Yer kabuğu hareketleri sırasında meydana gelen kırıklara fay denir. Faylar; hareket yönlerine göre ters, doğrultu atımlı ve normal olmak üzere üç gruba ayrılır. Fay hatları boyunca yeryüzünde çatlaklar, yarıklar, çukurluklar oluşur ve heyelanlar meydana gelir. Fay hatlarının bulunduğu alanlarda genellikle deprem riski fazladır.

Yeryüzünde depremlerin yoğunlaştığı üç ana kuşak bulunmaktadır. Bu kuşaklar levha sınırlarıyla büyük oranda örtüşür. Bunlardan birincisi, Büyük Okyanus’u çember şeklinde saran Pasifik Deprem Kuşağı’dır. Japonya, Şili, Meksika ve ABD’nin batısı bu deprem kuşağında yer alır. İkinci kuşak Akdeniz Himalaya Deprem Kuşağı’dır. İtalya, Türkiye, İran, Afganistan ve Nepal bu deprem kuşağında yer alır. Yeryüzündeki depremlerin yaklaşık %90’ı bu iki deprem kuşağında görülmektedir. Üçüncü kuşak ise Atlas Okyanusu’nun ortasındaki levha sınırlarında yer alan Atlantik Deprem Kuşağı’dır.

Türkiye’de İç Kuvvetler

TÜRKİYE’DE İÇ KUVVETLER

Türkiye’nin bulunduğu alan; farklı jeolojik zamanlarda epirojenez, orojenez, deprem ve volkanizmanın etkisiyle şekillenmiştir. Ülkemiz, özellikle III. Jeolojik Zaman’dan sonra dikey ve yatay yönde meydana gelen yer kabuğu hareketlerinden etkilenmiştir. Bu hareketler sonucu günümüzdeki dağ kuşakları, çöküntü alanları ve kırık hatları oluşmuştur. Bu kırıklardan çıkan lavlar ve diğer volkanizma faaliyetleriyle de volkanik alanlar meydana gelmiştir.

Türkiye’nin bulunduğu yer kabuğu tabakası; hareket hâlindeki magmanın etkisiyle alçalma, yükselme ve kırılmaya uğramıştır. III. Jeolojik Zaman’ın ortalarından itibaren tektonik hareketlerin etkili olduğu ülkemizde Anadolu’nun büyük bölümü kara hâlini almıştır. Daha sonra dış kuvvetler tarafından aşındırılarak hafifleyen bu kara parçası, III. Jeolojik Zaman’ın sonlarına doğru epirojenezle yükselmeye başlamıştır. Türkiye arazisinin sahip olduğu ortalama yükseltinin 1000 metreden fazla olması ve platoların geniş yer kaplaması bu durumun kanıtıdır.




1. TÜRKİYE’DE EPİROJENEZ

Türkiye arazisi, Senozoik’in Tersiyer Dönemi’nde (Üçüncü Jeolojik Zaman) Alp-Himalaya kıvrımlarının etkisiyle yükselmiştir. Bu dönemde Gondwana (Gındvana) ve Laurasia (Loreja) levhalarının birbirine yaklaşması sonucunda Anadolu karasında yükselme gerçekleşmiştir. Tersiyer’de Türkiye arazisi büyük ölçüde kara hâline gelmiş ve dış kuvvetler tarafından aşındırılmıştır. Tersiyer’in sonlarına doğru yer yer peneplen hâline gelen Türkiye arazisi hafiflediği için yükselmiştir. Anadolu karası yükselirken deniz seviyesi çekilmiştir. Bu nedenle Türkiye kıyılarında kıyı sekilerine rastlanmaktadır.


Türkiye’de epirojenik hareketler her yerde aynı şekilde meydana gelmemiştir. Anadolu Yarımadası genel itibarıyla yükselirken Karadeniz ve Akdeniz çökmektedir. Çukurova ve Ergene Ovası’nda biriken kalın tortul tabakalar bu ovaların çöküntüye uğradığını göstermektedir. Ege Denizi, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının oluşmasında da epirojenik hareketler etkili olmuştur. Türkiye, günümüzdeki görünümünü III. Jeolojik Zaman’da almıştır.

2. TÜRKİYE’DE OROJENEZ

Orojenik hareketlerden fazlasıyla etkilenen Türkiye, ilk olarak I. Jeolojik Zaman’da meydana gelen Hersiniyen ve Kaledoniyen kıvrımlarından etkilenmiştir. Bu dönemde oluşan kıvrımlı yapılar, dış kuvvetlerin etkisiyle aşınarak zamanla sertleşmiştir. Sertleşmiş alanlara masif arazi adı verilir.

Ülkemizdeki en etkili orojenik hareket, Alp Orojenezi Dönemi’nde meydana gelmiştir. Bu dağ oluşum dönemi, II. Jeolojik Zaman’da başlayıp III. Jeolojik Zaman’ın sonlarına kadar devam etmiştir. Alp Orojenezi, Lavrasya ve Gondvana kıtalarının sıkıştırması sonucu Tetis Denizi’nde biriken tortulların su yüzeyine çıkmasıyla başlamıştır. Bunun sonucunda Kuzey Anadolu Dağları ve Toroslar oluşmuş, Doğu Anadolu ise Arabistan Levhası’nın kuzeye hareket etmesiyle sıkışarak yükselmiştir. Sıkışıp yükselen bu alanda yer kabuğu parçalanmış ve yer yer çöküntü alanları meydana gelmiştir. Erzurum, Erzincan, Muş, Elazığ ve Pasinler bu çöküntü alanlarda oluşan ovalara örnek verilebilir. Gerilmeye maruz kalan Batı Anadolu’da sert tabakaların kırılmasıyla kırık dağları, çöken alanlarda ise çöküntü ovaları oluşmuştur. Çöküntü alanlarına Gediz, Büyük ve Küçük Menderes ovaları; yüksekte kalan kütlelere ise Bozdağlar ile Yunt ve Aydın dağları örnek verilebilir.


3. TÜRKİYE’DE VOLKANİZMA

Günümüzde Türkiye sınırları içerisinde aktif volkana rastlanmamaktadır. II. Jeolojik Zaman’da ülkemizin bulunduğu alanda su altı volkanları görülmekteydi. Su altı volkanlarına ait kalıntılar, bugünkü Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları ile Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını kapsayan alanda yer almaktadır. Bu dağların zamanla aşınması sonucu ortaya çıkan derinlik kayaçları bunun bir göstergesidir. Bununla birlikte ülkemizde II. Jeolojik Zaman’ın sonları ile III. Jeolojik Zaman’ın sonlarına ait olan volkanik şekiller daha fazladır. Doğu Anadolu ile İç Anadolu’da geniş yer kaplayan bu şekillere Batı ve Güneydoğu Anadolu’da da rastlanmaktadır.


Türkiye, volkanik faaliyetler sonucu oluşmuş çeşitli yeryüzü şekillerine sahiptir. Bu yeryüzü şekillerinden volkan konilerine Doğu Anadolu’da yer alan Nemrut, Tendürek, Süphan, Büyük ve Küçük Ağrı dağları ile İç Anadolu’da yer alan Erciyes, Melendiz, Hasan dağları, Karadağ ve Karacadağ örnek verilebilir. Ayrıca Güneydoğu Anadolu’da yer alan ve İç Anadolu’dakiyle aynı isme sahip olan Karacadağ da volkanik yeryüzü şekilleri arasında yer almaktadır. Konya sınırları içerisinde yer alan Meke Tuzlası ile Nevşehir’de bulunan Acıgöl ise maar özelliği taşıyan yeryüzü şekillerindendir. Ayrıca Batı Anadolu’da (Kula / Manisa) volkanizmanın etkisiyle çok sayıda küçük volkan konisi, lav ve kül kalıntısı bulunmaktadır.


4. TÜRKİYE’DE DEPREMLER

Türkiye’de meydana gelen tektonik hareketler sonucu bir taraftan eski faylar gençleşirken diğer taraftan yeni fay hatları oluşmuştur. Anadolu’nun sıkışması sonucu oluşan üç önemli fay hattı, yeni oluşum gösteren fay hatları içerisinde yer almaktadır. Bunlardan ilki, batıda Saroz Körfezi’nden başlayıp doğuda Van’a kadar uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı’dır (KAF). İkincisi, Hatay’dan Van’ın doğusuna kadar bir yay çizerek KAF ile birleşen Doğu Anadolu Fay Hattı’dır (DAF). Üçüncüsü ise ülkenin batısındaki çöküntü alanlarını kapsayan Batı Anadolu Fay Hattı’dır (BAF). Bunların dışında Türkiye’nin farklı bölgelerinde de irili ufaklı fay hatları mevcuttur.

Deprem alanlarının beş bölgeye ayrıldığı Türkiye’de fay hatlarına yaklaştıkça deprem riski artmakta, fay hatlarından uzaklaştıkça da bu risk azalmaktadır. Ülkemizde az da olsa karstik sahalarda (Antalya, Konya vb.) etki alanı dar olan çöküntü depremlerine rastlanırken aktif volkanik faaliyetler görülmediği için volkanik depremlere rastlanmaz. Türkiye’nin bulunduğu alanda meydana gelen kırılmalar sonucu önemli depremler meydana gelmiştir. Örneğin Erzincan’da meydana gelen depremde (1939) genişliği 4 metreyi bulan ve Erzincan’dan Amasya’ya kadar uzanan 300 km’lik bir yarık oluşmuştur. Benzer şekilde Gölcük’te yaşanan depremde de (1999) güneydeki parça 4 metre batıya kaymıştır.


Sonuç olarak Türkiye’de yeryüzünün şekillenmesi açısından iç kuvvetler önemli bir etkiye sahiptir. Ülkemizin sürekli hareket hâlinde olan Avrasya, Afrika ve Arabistan levhalarının karşılaşma noktasında yer alması da bu etkiyi artırmaktadır. Levhaların hareketleriyle sıkışan Anadolu kütlesi zayıf alanlarından kırılmakta ve buralarda oluşan fay hatları ile deprem riski artmaktadır. Levhaların sürekli hareket hâlinde olduğu göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin deprem riski altında olduğu söylenebilir.


Kayaçların Yer Şekillerinin Oluşumu Üzerindeki Etkileri

Yer şekillerinin oluşum ve gelişiminde; yer hareketleri, iklim, zaman gibi faktörler yanında kayaçların özellikleri de etkili olur. Kayacın sertliği, aşınıma karşı direnci veya kolay aşınması, tabakalı yapıda olması, çatlaklar içermesi, su etkisi ile çözünebilmesi, suyu tutma kapasitesi diğer bir değişle geçirimliliği gibi özellikler farklı yer şekillerinin oluşumuna neden olmaktadır. Kuvars, bazalt, mermer dış kuvvetlerin aşındırmasına daha dayanıklıdır. Kum taşı ve tüfün aşınımı ise daha kolaydır. Kaya tuzu, kireç taşı, jips gibi kayaçlar su etkisiyle erir ve karstik şekilleri oluşturur. Kil taşının su geçirimliliği düşüktür ve heyelana yol açabilir, kum taşı ise geçirimli bir kayaçtır. Tortul kayaçlar ve şistler tabakalı yapısı ile yer şekillerinin oluşumuna etkide bulunur.
Kayaç özelliklerinin yer şekilleri üzerindeki etkisine örnekler:

Tor Topoğrafyası

Granit sert ve fiziksel aşınmaya karşı dirençli bir kayaçtır. Ancak, magmanın soğuması sırasında meydana gelmiş çatlaklara sahiptir. Yağmur ve kar sularının granitin çatlaklarında yaptığı kimyasal ayrışma sonucunda, köşeleri yuvarlaklaştırılmış kaya bloklarından oluşan yer şekillerine tor adı verilir. Tor topoğrafyasının meydana gelmesinde graniti oluşturan minerallerden biri olan feldispatın su etkisiyle ayrışması ve kayacın çözülmesi rol oynar.


Bazalt Sütunlar

Bazalt sütunlarının oluşmasında magmanın soğuması ve katılaşması yüzeyde gerçekleşir. Bazaltın hızlı soğumasıyla oluşan büzülme ve kırılmalar sonucunda bazalt sütunlar gelişir.


Gökkuşağı Dağları (Çin)

Çin’in Gansu eyaletindeki renkli kum taşı ve çakıl taşlarından oluşan tortul tabakalar, kayaç özelliklerinin yer şekilleri üzerindeki etkisini estetik bir görünümle örnekler. Milyonlarca yıl önce deniz içinde biriken tortullara ait katmanlar demir ve magnezyumlu minerallerinin etkisiyle değişik renkler almıştır. Dağ oluşumu hareketleri ile yüzeylenen tortullar, dış kuvvetlerce aşındırılmış ve ortaya gök kuşağını andıran yer şekilleri çıkmıştır.


Peribacaları

Peribacaları, volkanik faaliyetler sırasında üst üste biriken, aşınıma karşı dirençli bazalt lavlar ile kolay aşınan tüflerin bir arada bulunduğu sahalarda görülür. Kayaçların farklı aşınım özellikleri peribacalarının oluşumunda rol oynar. Dış kuvvetler (yüzeyden akan kar, yağmur suları ve akarsular) çevredeki tüfleri kolaylıkla aşındırırken aşınımı zor olan bazaltlar, altlarında yer alan tüfleri aşınıma karşı korur. Bu süreç sonrasında meydana gelen ilginç yer şekilleri peribacaları olarak adlandırılır. Ülkemizde Ürgüp-Göreme (Nevşehir) civarında peribacası oluşumları görülmektedir.


Karstik Şekiller

Kireç taşı (kalker), jips, kaya tuzu, dolomit gibi kayaçlar sular etkisiyle erime özelliğine sahiptir ve bu kayaçların yer aldığı bölgeler, karstik yer şekillerinin oluştuğu sahalardır.
Karstik bölgelerde yer yüzeyinde lapya, dolin, obruk, uvala, polye gibi erime çukurları oluşur. Yer altı sularının, kireç taşını eritmesiyle yer altında oluşan boşluklar ise mağara olarak adlandırılır. Mağaraların tavanlarından sızan suların içerdikleri kirecin, mağara tavanlarında birikmesiyle sarkıt, mağaranın tabanında birikmesiyle dikit, zamanla sarkıt ve dikitlerin birleşmesiyle sütun oluşur.
Karstik birikim şekillerinden biri de travertendir. Karstik kaynaklardan çıkan kireçli sulardaki kirecin çökelerek birikmesi sonucunda travertenler meydana gelir.


Yorumlar