Doğal Afetler

 

Doğal Afet Nedir?

En geniş anlamıyla afet insanlara zarar veren olaylardır. Doğal afet ise can ve mal kaybına yol açan doğal olaylardır. Bu doğal olayların oluşumunda insanların da etkisi olabilmektedir. Bu tür afetlere beşeri afet diyoruz. Bunlara örnek olarak, kazalar, kontrol edilmeyen nükleer etkinlikler, terör eylemleri, hava, su kirliliği, erozyon, heyelan, yangınlar, küresel ısınma verilebilir. insanların yaşamadığı alanlarda görülen olaylar can ve mal kaybına neden olmadığından afet kriterine girmemektedir.

Doğa olaylarının doğal afete yol açmasında iki faktör etkilidir.

  1. Doğa olayının uç değerlerde (ekstrem) olması: İnsanların bulunduğu yerdeki doğa olayının büyüklüğü, olayın afet hâline dönüşmesinde etkili olur. Gemileri karaların içlerine kadar sürükleyen tsunaminin, otomobilleri havalandıran bir hortumun, uzun süren kuraklığın veya 9,0 büyüklüğündeki bir depremin insan ve beşerî yapılar üzerindeki etkisi çok daha fazladır.
  2. İnsanların doğal afet bilinci: Doğa olaylarının doğal afete dönüşmesinde insanların doğal afetler karşısındaki farkındalığı ve davranışları önemli ölçüde etkili olmaktadır. Doğal ortamdan nasıl yararlanıldığı, beşerî ve ekonomik faaliyetler için yer seçimi, doğa olaylarının afete dönüşmesinde çoğu zaman asıl belirleyici olandır. Kısaca, yaşanılan yerde doğal afet risklerini dikkate almadan yapılan faaliyetler doğal afetlere zemin hazırlar.

Doğal Afetlerin Genel Özellikleri:

  • Oluşumları doğa olayları ile ilişkilidir.
  • Can, mal ve doğal kaynak kaybına yol açarlar.
  • Kısa zamanda (aniden) meydana gelmesi.
  • Başladıktan sonra insanlar tarafından engellenememesidir.
  • Bir doğal afet başka bir doğal afetin oluşmasına neden olabilir.

 

Bazı afetlerin nerede ve ne zaman olabileceği tahmin edilebilmektedir. Örneğin; depremin fay hatları üzerinde daha fazla olduğu bilinmektedir. Kaya düşmesi, heyelan, çığ, sel olaylarının nerelerde daha çok görülebileceği bilinmektedir.

Bazı olaylar normal ölçülerde, normal zamanlarda oluştuğu zaman zarara neden olmadıkları halde şiddetlerinin fazla olduğu zamanlarda afet niteliği kazanmaktadırlar. Örneğin iç ve Doğu Anadolu’da kış mevsiminde meydana gelen don olayları zarara yol açmazken ilkbahar mevsiminde meydana gelen don olaylarından tarım ürünleri çok büyük zarar görmektedir. Bazı afetler arkasından diğer afetleri de tetikleyebilmektedir. Örnek olarak, sel ve su baskınlarından sonra görülen salgın hastalıklar, depremlerden sonra görülen yangınlar, heyelanlar verilebilir.

Erozyon, hem meydana gelişinin uzun süreli olması ve başladıktan sonra insanlar tarafından engellenebilir olma özelliğiyle afet dışında kalmaktadır. Ülkemizde çok önemli etkileri olduğundan bu konuyu da afetler kapsamında inceleyeceğiz. Bazı afetlerin etkileri hemen görüldüğü gibi bazı afetlerin etkileri de zamanla ortaya çıkmaktadır. Depremin, selin, çığ’ın etkisi hemen görülürken, kuraklığın etkisi zamanla kendini göstermektedir.

NOT: Doğal afetler, ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre farklı ölçüde etkili olmakta, aynı tür doğal afetlerden gelişmemiş ülkeler daha fazla zarar görmektedir. Üretimde azalma, kişi başına düşen milli gelirde azalma, ihracatta azalma ülke ekonomisini çok olumsuz etkilemektedir.

Sık meydana gelen doğal afetler arasında; depremler, sel, kasırga, volkanik patlamalar, insan kökenli felaketler arasında; nükleer kazalar, kimyasal kazalar, trafik kazaları ve yangınlar sayılabilir.

Oluşumlarına Göre Doğal Afet Türleri


Oluşum kökenlerine göre doğal afetleri üçe ayırabiliriz.

  1. Yer kökenli doğal afetler (deprem, tusunami, volkan püskürmesi vb.)
  2. Atmosfer kökenli doğal afetler (fırtına, sel, don, dolu, aşırı kar, çığ, yıldırım düşmesi, iklim değişikliği vb.)
  3. Biyolojik kökenli doğal afetler (salgın hastalıklar, böcek istilası vb.)

Ayrıca doğal afetleri oluşumlarına göre hızlı gelişenler (deprem, çığ, dolu, sel, tornado vb.) ve yavaş gelişenler (kuraklık, erozyon, çölleşme vb.) olarak da ikiye ayırabiliriz.

Afetlerin doğurduğu doğrudan sonuçlar

  • Can kaybı
  • Konut hasarı
  • Toprak kaybı
  • Tarımsal ürün kaybı
  • Ulaşım yapılarının tahribi
  • Haberleşmenin kesilmesi

Afetlerin doğurduğu dolaylı sonuçlar

  • işsizlik
  • Psikolojik etki (panik, korku)
  • Salgın hastalık

Doğal afetlerin büyüklüğü; genel olarak doğa olayının neden olduğu can kayıpları, yaralanmalar, yapısal hasarlar ve yol açtığı sosyal ve ekonomik zararla ölçülmektedir. Bu zararlar içinde en çok dikkate alınan ise doğal afetin ortaya çıkardığı can kaybıdır.

Dünya’da 2006-2015 yılları arasında en çok yaşanan doğal afet türü, kayda geçen doğal afetlerin %50’sine karşılık gelen sel ve taşkın olmuştur. Buna karşılık aynı dönemde doğal afetler sonucu yaşanan ölümlerin %58’i deprem ve tsunami sonucu meydana gelmiştir.


Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri

Nüfus; ülkelerin kalkınmasında, ülkenin dünyadaki etki alanını genişletmesinde potansiyel bir güç olarak önemli bir faktördür. Nüfusun potansiyel gücü, nüfus miktarı ve nüfusa ait niteliksel özelliklerle ilişkilidir. Bu bakımdan Türkiye’nin nüfus özellikleri incelenirken nüfusun miktarı yanında nüfusun yapısal özellikleri de ele alınır.


1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı

Nüfusun yaş gruplarına göre oranı, ülkenin gelişmişlik düzeyiyle ilgilidir. Gelişmiş ülkelerde doğurganlık oranı düşük, ortalama yaşam süresi uzundur. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde çocuk ve genç nüfus oranı az, yaşlı nüfus oranı fazladır. Az gelişmiş ülkelerde doğurganlık oranı yüksek, ortalama yaşam süresi kısadır. Buna bağlı olarak bu ülkelerde çocuk ve genç nüfus oranı fazla, yaşlı nüfus oranı azdır.
Birleşmiş milletler ölçütlerine göre yaş grupları aşağıdaki gibidir.
0 – 14 yaş, Genç (çocuk) nüfus
15 – 64 yaş, Olgun (aktif) nüfus
65 – daha yukarı yaş, yaşlı nüfustur.
Başka bir sınıflandırma ise 0-4, 5-9, 10-14, 15-19, 20-24 ……….80-84, 85-daha yukarı yaş olup daha dar aralıklı yaş gruplarıdır.
Ülkemizin Adresi Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre 2017 yılı nüfusu 80.810.525 kişidir.

Genç (Çocuk) Nüfus ( 0 – 14 yaş )
Gelişmiş ülkelerde çocuk nüfusun oranı, doğum oranı az olduğundan düşüktür. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ise doğum oranlarının fazlalığından dolayı çocuk nüfus oranı toplam nüfusa göre yüksektir. Türkiye’de bu nüfusun (0-14) oranı 2017 nüfus sayımına göre %23,6’dir. Bu nüfus bağımlı (tüketici) nüfustur.

Olgun (Aktif) Nüfus ( 15 – 64 yaş )
Çalışan etkin, faal nüfustur. Gelişmiş ülkelerde bu nüfus fazla iken, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde azdır. Türkiye’de bu nüfusun oranı 2017 yılına göre %67,9’dir.

Yaşlı Nüfus ( 65 yaş ve yukarı)
Tüketici nüfustur. Gelişmiş ülkelerde, ortalama yaşam süresi daha uzun olduğundan bu nüfusun oranı yüksektir. Türkiye’de bu nüfusun oranı %8,5’dir.

Ortanca yaş, nüfusu oluşturan kişilerin yaşları, küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşıdır. Buna göre, nüfusun yarısı bu yaştan küçük, diğer yarısı da bu yaştan büyüktür. Doğum oranlarının azalması ve ortalama yaşam süresinin uzaması ortanca yaşı yükseltir. Ülkemizde 2000 yılında 24,8 olan ortanca yaş, 2017 yılına kadar artış göstererek 31,7 oldu. Buna göre Türkiye nüfusunun yarısının yaşı 31,7 yaşın altındadır. Ortanca yaşın 50 yaşına yakın olması toplumun yaşlı olduğunun göstergesidir. Japonya’da ortanca yaş 47, Almanya’da 46’dır. Türkiye genç nüfus oranı yüksek bir ülkedir.

Yukarıdaki piramitlere bakıldığında;
• Ülkemizde ileriki yıllarda nüfusun artacağı.
• Doğum oranlarının şimdiki seviyelerde kalacağı. Ölümlerin azalacağı.
• Ortalama yaşam süresinin uzayacağı. Ortalama yaşam süresinin uzayacağını yaşlı nüfusun artışına bakarak söyleyebiliriz.
• Yaşlı nüfusta kadınların oranının daha fazla olduğu söylenebilir.
Ülkemizde Nüfusun Yaş Özellikleri
• Çocuk yaştaki nüfusun genel nüfusa oranı fazladır.
• Doğan ve ölen nüfus arasındaki fark fazladır.
• Yaşlı nüfus oranı azdır.
• Yaş bağımlılık oranı fazladır.
• Doğum oranı yüksek olduğundan nüfus piramidi geniş tabanlıdır.
• Geçim sıkıntılarından dolayı çocuk yaştaki nüfus da çalışma hayatına katıldığından çalışma yaş ortalaması düşüktür.


2- Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımı

Nüfusun kadın erkek oranına nüfusun cinsiyet yapısı denir. Bir ülke ya da bölgede kadın erkek nüfusu dengeli bir artış gösterir. Anca savaşlar ve göçler sonucunda bu denge bozulur. Genel olarak savaşta ölenler erkek nüfusunu oluşturduğundan savaştan çıkan ülkelerde kadın nüfusu fazladır. Göç eden nüfus genelde erkek olduğundan göç, veren yerlerde kadın nüfusu, göç alan yerlerde ise erkek nüfusu daha fazla olur. Örn: İstanbul’da erkek, Rize’de kadın nüfusu fazladır. Askeri birliklerin olduğu merkezlerde ise erkek nüfusu daha fazladır. Ülkemizde doğan erkek çocuk sayısı kadınlardan fazladır.

0-64 yaş grubunda kadın ve erkek sayıları arasında önemli bir fark yoktur; ancak erkeklerin sayısı biraz daha fazladır. 65 yaş ve üstü grubunda ise kadın sayısı daha fazladır. Bu durum kadınların ortalama yaşam süresinin daha uzun olmasından kaynaklanmaktadır. Madencilik, inşaat vb. ağır iş kollarında çalışan erkeklerin ortalama yaşam süresi kısadır. Bu da yaşlı nüfus içinde erkek nüfusun daha az olmasına neden olmaktadır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha fazla olan kadın nüfus oranı, 1940-1950 yılları artasında erkek nüfus oranı
ile eşitlenmiştir. İzleyen sayım yıllarında erkek nüfus kadın nüfusu geçmiştir. 2017 Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre nüfusumuzun %50,2’si erkek, %49,8’i ise kadındır.
Özetlersek;
• Kadın – erkek nüfus oranları sanayileşme, savaş ve göçlerden etkilenir.
• 1940 yılına kadar Türkiye’de kadın nüfus oranı daha fazla iken 1940’dan sonra erkek nüfus oranı daha fazla olmuştur.
• 1940 yılından öncesinde erkek nüfus oranının düşük olmasının sebebi savaşlardır. (Savaşlar sonucu erkek nüfus erimiştir.)
• Türkiye’de kadın – erkek nüfus miktarları birbirine çok yakın olmakla birlikte erkekler çok az bir farkla kadınlardan fazladır.
• Göç alan (şehirler) yerlerde erkek nüfus oranı daha fazladır.
• Göç veren (köyler) yerlerde kadın nüfus oranı daha fazladır.
• İstanbul, Ankara, İzmit, Kocaeli gibi göç alan gelişmiş illerde erkek nüfus oranı daha fazladır.
• Kastamonu, Rize, Sinop, Artvin gibi göç veren illerde kadın nüfusu daha fazladır.
• Askeri birliklerin fazla olduğu illerde erkek nüfus oranı daha fazladır. (Ankara, Erzurum, Malatya..)

3- Çalışan Nüfusun Ekonomik Faaliyet Alanlarına Göre Dağılımı

Ülkemizde 15 ile 64 yaş arası nüfus, çalışma çağındaki nüfus olarak kabul edilmektedir. Çalışma çağında olup çalışan ya da iş aramakta olan nüfusa aktif nüfus ya da çalışan nüfus denir. Türkiye’de aktif nüfus, çalışma çağındaki nüfusun yaklaşık yarısıdır.

Türkiye’de 1950’den sonra aktif nüfus oranında azalma, çalışmayan nüfus oranında ise artma gözlenmektedir. Bu durumun başlıca nedenleri şunlardır:
• Hızlı nüfus artışı,
• İş alanlarının nüfus artışına paralellik göstermemesi,
• Tarımda makineleşmeye bağlı olarak meydana gelen iş gücü fazlalığı,
• Çalışma çağında olduğu hâlde emekli olanların sayısının artması,
• Eğitim görenlerin sayısının artması.

Çalışan nüfusun iş kollarına göre dağılışı, ülkelerin gelişmişlik düzeyi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Gelişmiş ülkelerde aktif nüfusun önemli bir kısmı, sanayi ve hizmet alanlarında çalışır. Az gelişmiş ülkelerde ise tarım sektöründe çalışanların oranı daha fazladır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışan nüfusun %80’den fazlası tarım sektöründe istihdam edilmiştir. İlerleyen yıllarda tarım sektöründe çalışanların oranı azalıp, sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfus oranı artmıştır. Türkiye’de 2016 yılı itibariyle çalışan nüfusun %18,7’si tarım, %27’si sanayi sektöründe faaliyet gösterirken, hizmet sektöründe çalışan nüfus oranı %54,3’e ulaşmıştır. 1927-2016 yılları arasında görülen bu oransal değişim ekonomik alandaki değişimi de yansıtmaktadır. Ülkemizde tarım ile hizmet sektöründe çalışan nüfus yer değiştirmiştir. Türkiye’de sanayi yatırımlarına bağlı olarak sanayi sektöründeki nüfus oranı da artmıştır.

4- Nüfusun Eğitim Durumu

Nüfusun niceliği kadar, niteliği de önem taşır. Eğitim ve kültür özelliği nüfusun niteliğini yansıtır. Ülkenin kalkınmasında eğitimin önemi büyüktür. Gelişmiş ülkelerde okuryazar nüfus oranı fazladır. Gelişmemiş ülkelerde ise okuryazar oranı dolayısıyla da kişi başına düşen gazete, dergi, kitap sayısı azdır.

Türkiye’de 1935 yılında 6 yaş ve üstü nüfus dikkate alındığında nüfusumuzun %19’u okuryazarken 2016’da bu oran %96,2’ye yükselmiştir. Ülkemiz insanının eğitime verdiği önem, okullaşma oranlarındaki artış, okuma-yazma kampanyaları ve zorunlu eğitimin on iki yıla çıkarılması okur-yazar oranını ve eğitim seviyesini yükseltmiştir. Okuma-yazma oranı cinsiyete göre farklılık gösterir. Erkeklerin %1,3’ü okuma yazma bilmiyorken, kadınlarda bu oran %6,3’tür.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana her eğitim kademesindeki okul türü ülke genelinde yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Ülkemizde 17,5 milyon öğrenci okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve ortaöğretimde eğitim-öğretim görmektedir. Okuryazar olanların yarısına yakınını ilkokul, ortaokul ve ilköğretim mezunları oluşturmaktadır. Lise ve dengi okullardan mezun olanların oranı %18’dir. Üniversite mezunlarının okuryazar nüfus içindeki oran ise %9,7’dir.

Türkiye’de okuryazar oranının cinsiyete göre dağılışında da farklılıklar vardır. Kadın okuryazar oranı (%93,4), erkek okuryazar oranına göre (%98,7) daha düşüktür. Okuryazar oranı, yöreler arasında da önemli farklılıklar göstermektedir. Bu oranın en fazla olduğu yer Marmara’dır. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki okuryazar oranı diğer yerlere göre düşüktür.

5- Kır ve Kent Nüfusu

Kırsal ve kentsel nüfus ayrımı değişik ölçütlere göre yapılmaktadır. En yaygın ölçütler; ekonomik etkinlik ve nüfusa göre olanıdır. Kırsal ve kentsel nüfus ayrımında kullanılan ölçütlerden biri, ekonomik etkinliktir. Bu ölçüte göre nüfusun yarısından fazlası, tarımdan kazanç sağlıyorsa kırsal; sanayi, ticaret vb. tarım dışı sektörlerde çalışıyorsa kentsel nüfus olarak değerlendirilir. Kırsal ve kentsel nüfus ayrımındaki diğer bir ölçüt nüfustur. Bu konuda da ülkeler arasında belirlenmiş kesin bir ölçüt yoktur. Ülkeden ülkeye değişen değerler kullanılmaktadır.

Türkiye’de nüfusu 10.000’in altındaki yerlere kırsal yerleşim, buradaki nüfusa da kırsal nüfus denir. Nüfusu 10.000’in üstündeki yerler, kentsel yerleşim olarak kabul edilmektedir. Buralarda yaşayan nüfusa da kentsel nüfus denir.

1997 sayımına göre Türkiye nüfusunun %35’ini kırsal nüfus, %65’ini kentsel nüfus oluşturmaktadır. Türkiye’de kentli nüfus oranı hızla artarken kırsal nüfus oranı azalmaktadır. 1927 yılında %22 olan kent nüfusu, 1970’te %38’e, 2003’te ise %65’e, 2017’de %92,5’e ulaşmıştır. Kent nüfusunun artması iki şekilde olmaktadır: doğal nüfus artışı ve kırdan kente olan göçlerle.

1927-2016 arasında şehir nüfusu 3,3 milyondan 2016 yılında 73,6 milyona ulaşarak yaklaşık 22 kat artmıştır. Ülkemizde şehir nüfusundaki artışta doğal nüfus artışından çok, kırsal kesimden şehirlere göç yaşanması etkili olmuştur. 1950 ve 1980 yıllarından sonra kırdan kente doğru yaşanan iç göç hızlanmış ve ülkemizde hızlı şehirleşme süreci yaşanmıştır.

Kentsel nüfusun artışı ile sanayileşme düzeyi arasında bir paralellik vardır. Sanayinin fazla gelişmiş olduğu Marmara, kentsel nüfus oranının en fazla olduğu yerdir. Karadeniz ve Doğu Anadolu’da kırsal nüfus oranı fazladır. Bu yerlerde, kırsal nüfus oranının fazla olmasının nedenleri sanayinin yeterince gelişmemiş ve tarımın temel uğraşı olmasıdır.


Türkiye’de Nüfusun ve Yerleşmenin Dağılışını Etkileyen Faktörler

İnsanların en temel ihtiyaçlarından bir tanesi barınmadır. Bu ihtiyacı gidermek için oluşturulan yapılara mesken denir. Meskenler yerleşmelerin çekirdeğini oluşturur. Çevresel faktörlere bağlı olarak oluşturulan meskenler bir araya gelerek yerleşme birimleri meydana gelir. İnsanların fiziki çevreyi en fazla değişime uğrattığı yerler yerleşim alanlarıdır. Bu alanları inceleyen bilim dalı ise coğrafyanın önemli alt dallarından birisi olan yerleşme coğrafyasıdır.

Yerleşme coğrafyası, belli bir süreç içinde insanların ortaya çıkardığı yerleşmelerin kökenlerini, gelişim ve değişimlerini, kuruluş yeri özelliklerini, görünümlerini, işlevlerini ve dağılışını inceler. Türkiye’de nüfusun ve yerleşmelerin alansal dağılışına bakıldığında ilk dikkati çeken özellik dağılımın düzenli olmadığıdır. Bu durum doğal çevreye göre şekillenmiştir. Yerleşme ve nüfusun dağılışı üzerinde etkili olan coğrafi faktörleri fiziki (doğal) ve beşerî faktörler olarak iki başlık altında toplayabiliriz

A) DOĞAL FAKTÖRLER

Nüfusun dağılışında etkili olan doğal faktörler;
1. iklim şartları
2. Yeryüzü şekilleri
3. Su kaynakları
4. Toprak özellikleri
5. Bitki örtüsüdür.

1. İklim Şartları

iklim elemanlarından sıcaklık ve yağış ülkemizde nüfusun dağılımını etkileyen en önemli faktördür. Sıcaklık ve yağışın yeterli olduğu alanlar yerleşme için en uygun alanlardır. Aşırı sıcakların, aşırı soğukların olduğu ve yağışın yetersiz olduğu kurak alanlarda nüfus ve yerleşme azdır. Örneğin Doğu Anadolu’da yerleşmelerin az olmasının nedenlerinden biri, kışların uzun ve soğuk geçmesidir. Tuz Gölü çevresi ile Güneydoğu Anadolu’nun güneyinde ise kuraklıktan dolayı yerleşme alanları sınırlıdır. Ilıman iklim şartlarının yaşandığı deniz kıyıları yerleşmeler için daha uygundur. Ülkemiz nüfusunun çoğu Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında toplanmıştır. Özellikle güneşlenme süresinin uzun olduğu Akdeniz ikliminin görüldüğü kıyılarda turizm faaliyetleri de kentlerin büyümesinde önemli rol oynamıştır.


Karasal iklim şartlarının görüldüğü iç kesimler nispeten az nüfuslanmıştır. Özellikle Doğu Anadolu’da kış sıcaklıklarının çok düşmesi dolayısıyla ekonomik faaliyetlerin kısıtlanmasına sebep olmuştur. Ülkemizde genel olarak yağışın arttığı yerlerde nüfuslanma da artar. Bu şartlara uymayan bazı yöreler de vardır. Bu yörelere, Taşeli Platosu, Menteşe Yöresi, Hakkari Yöresi örnek verilebilir. Bu alanlarda yükseltinin artması yağışı artırmış; fakat engebeli arazi tarım alanlarını azaltmış, ulaşımı ve makine kullanımını zorlaştırmıştır.

2. Yeryüzü Şekilleri

Dağların uzanışı, yükselti, eğim ve bakı durumu bu başlık altında ele alınabilir. Ülkemizde dağların genel olarak doğu-batı yönlü uzanışı kuzey-güney yönlü ulaşımı olumsuz etkilemekte ve iklim şartlarının kıyı ile iç kesimlerde farklılık göstermesinde etkili olmaktadır.

Yağışın daha fazla olduğu, kıyı kesimlerde ulaşımın da kolay sağlanması nüfuslanmanın kıyılarda daha fazla olmasında etkili olmuştur. Akdeniz ve Karadeniz kıyıları yoğun nüfusluyken iç kesimler daha az nüfusludur.Ülkemizde yükseltinin az olduğu ve az eğimli arazilerde su kaynakları ve verimli tarım alanları da varsa bu alanlar çok nüfusludur. Bu alanlarda ulaşımın da kolay olması gelişmeyi hızlandırmıştır. Örneğin; Ergene Ovası, Ege ovaları, Çukurova.

Yüksek dağlık alanlar ve dik yamaçlar ekonomik faaliyetlere ve ulaşıma uygun olmadığından seyrek nüfusludur. Örneğin; Yıldız Dağları, Ege kıyılarında kırıklı yapıya sahip dağlık alanlar, Toroslar, Kuzey Anadolu Dağları, Teke Yarımadası gibi.

Kuzey Yarımkürede ve Orta Kuşakta yer alan ülkemizde dağlık engebeli alanların güney yamaçları güneşi daha fazla gördüğünden daha sıcak olur. Bu alanlarda ısı sorunu azdır, ürünler daha erken olgunlaşır, yerleşme ve tarım sınırı daha yukarılara çıkar. Bu yüzden güneye dönük yamaçlar daha fazla nüfusludur. Bunda bakı faktörü etkilidir. Karadeniz kıyılarında kuzeye dönük yamaçlarda yerleşmelerin fazla olmasında özel konum şartları etkilidir. Denizin varlığı ve kıyıda ulaşımın kolay sağlanmasından dolayı bu alanda kuzeye dönük yamaçlar daha fazla nüfuslanmıştır.

3. Su Kaynakları

Ülkemizde ilk yerleşmelere bakıldığında su kenarlarında olduğu görülmektedir. Su insanlar için vazgeçilmez bir unsurdur. içme ve kullanma suyunun temini tarımda sulama, enerji üretme gibi nedenlerden dolayı birçok yerleşim birimi su kaynakları kenarında toplanmıştır. Özellikle kurak bölgelerde suyun yerleşme üzerindeki etkisini daha da hissettirmekte ve yerleşmeler su kaynakları kenarlarında kurulmaktadır.

4. Toprak Özellikleri

Verimli toprakların olduğu alanlar nüfuslanmanın fazla olduğu alanlardır. Denizel iklim şartlarında görülen alüvyal topraklar yerleşmeler açısından son derece önemli alanlardır.
Örneğin; Çukurova, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes ovaları gibi. Verimli toprakların bulunduğu iç kesimlerde yer alan iç ovalar da nüfuslanmanın fazla olduğu alanlardır: Kayseri, Elazığ, Bolu, Isparta, Iğdır gibi. Verimsiz toprakların bulunduğu alanlarda nüfuslanma çok azdır. Örneğin Tuz Gölü çevresi. Bu alanlarda yer alan çok tuzlu kireçli topraklar tarımsal açıdan pek elverişli değildir. Toprağın oluşmadığı ya da taşındığı alanlar verimsiz olduğundan seyrek nüfusludur. Örnek kalkerli arazinin geniş alan kapladığı suların kolayca dibe sızdığı Taşeli Platosu gibi.

5. Bitki Örtüsü

Bitki örtüsünün gür ormanlık olduğu alanlar yerleşmelerin çok az olduğu alanlardır. Bu alanlarda ulaşım zor, tarıma ve yerleşmeye uygun değildir.

B) BEŞERİ FAKTÖRLER

insanların nüfus ve yerleşme üzerindeki etkileridir. Nüfus ve yerleşmenin dağılımında ekonomik etkenler ön plana çıkmaktadır. Bunlar; tarımsal faaliyetler, ulaşım, sanayi, ticaret, madencilik, turizm, ormancılık gibi etmenlerdir.

1950’li yıllardan önce sanayinin gelişmediği dönemlerde nüfus ve yerleşmede daha çok doğal faktörler etkiliyken, günümüzde beşeri faaliyetlerin ön plana çıktığı alanlar daha fazla nüfuslanmaktadır. Bunda sanayi, ulaşım, ticaret ve benzeri etkinliklerin artışına bağlı olarak iş olanaklarının artması ve göçler etkili olmuştur.

1. Tarımsal Faaliyetler

Ülkemizde nüfusun dağılışını etkileyen önemli bir faktördür. Verim düzeyi yüksek tarım alanlarında yapılan tarımsal faaliyetler o alanda nüfus ve yerleşmenin artmasına neden olmuştur. Ülkemizde küçük ve orta büyüklükteki şehirlerin çoğu tarımsal etkinliklere bağlı olarak nüfuslanmıştır. Bu kentlere; Rize, Iğdır, Amasya, Nevşehir, Tarsus, Adana, İnegöl, Akhisar, Denizli, Aydın, Ödemiş, Şanlıurfa örnek verilebilir.

2. Ulaşım, Sanayi, Ticaret

Günümüzde yerleşim birimlerinin büyümesi ve gelişmesinde en önemli etmen sanayileşmedir. Bu nedenle nüfusumuzun önemli bir kısmı, sanayi merkezlerinde toplanmıştır. Örneğin önemli sanayi merkezleri olan İstanbul, İzmit, Bursa ve İzmir’in nüfus yoğunlukları fazladır. Ülkemizde ulaşımın kolay sağlandığı alanlarda sanayi faaliyetlerinin artış göstermesi ticareti de canlandırır. Buna bağlı olarak yukarıda belirlenen üç etmen birbirini etkiler. Bu kentlere; İstanbul, İzmit, İskenderun, Karabük, Ereğli, İzmir, Bursa, Adana, Gaziantep, Eskişehir, Kırıkkale örnek verilebilir.

3. Madencilik

iş olanakları sağladığından nüfus ve yerleşmelerin yoğunlaştığı alanlardır. Kömür, demir ve petrolün çıkarıldığı alanlar nüfusu çeken önemli etmenlerdir. Örneğin, Batman petrol, Zonguldak taşkömürü, Sivas- Divriği demir, Artvin-Murgul bakır, Kastamonu-Küre bakır, Soma-linyit madenine bağlı olarak gelişme gösteren kentlerdir. Batman, Siirt’ten ayrılmış, petrol ve petrole dayalı sanayi etkinliklerine bağlı olarak Siirt’ten daha nüfuslu bir il olmuştur.

4. Turizm

Turizm etkinliklerinin yoğun olduğu güneşlenme süresi uzun, deniz suyu sıcaklıkları yüksek, uygun plajlara sahip kıyı alanlarındaki kentleşmelerde turizm etkinlikleri ön plana çıkmaktadır.
Bu kentlere; Alanya, Antalya, Bodrum, Marmaris, Çeşme, Kuşadası, Kemer örnek verilebilir. Ayrıca Kapadokya Yöresi, Pamukkale, sahip olduğu doğal güzelliklerle turizm faaliyetlerine bağlı olarak nüfuslanmıştır. Kaplıcaların yaygın olduğu alanlarda da nüfuslanmada kaplıca turizmi etkili olmaktadır. Sandıklı, Kızılcahamam, Haymana, Gönen bu kentlere örnek verilebilir.

5. Eğitim

Bazı kentlerin gelişmesinde bu alanda kurulan üniversitelerin büyük payı vardır. Bu kentlere; Eskişehir, İzmir, Ankara, İstanbul, Isparta, Konya, Bolu örnek verilebilir. Özellikle Eskişehir’de kurulan ülkemizin en büyük potansiyele sahip Anadolu Üniversitesi kentin gelişmesinde büyük etkendir. Günümüzde hemen hemen bütün illerde üniversite bulunmaktadır.

6. İdari ve Askeri Durum

Cumhuriyet döneminde küçük bir yerleşim alanı olan Ankara başkent olma özelliğiyle İstanbul’dan sonra en fazla nüfusa sahip kenttir. Askeri birliklerin olduğu alanlarda da nüfuslanmalar diğer etmenler kadar etkili olmasa da artmaktadır. Askeri kentlere; Konya, Malatya, Eskişehir, Kars-Sarı kamış, Tekirdağ-Çorlu, İzmir-Foça örnek verilebilir.

İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara gibi iller; ulaşım, ticaret, sanayi, turizm, eğitim, tarım, uygun iklim şartları ve daha birçok etkene bağlı olarak gelişim sürecine girmiştir.

Yorumlar